21 Mart 2012 Çarşamba

Çıkar Dünyaları

Her oyuncunun farklı oyun türlerine düşkünlüğü vardır. Bazısı sadece spor oyunları oynarken bazısı ise stratejilerden vazgeçemez. FRP ve FSP ler ise ayrı bir dünyadır ancak bana göre oyunu oynamaktan çok oyunun hayatınıza giren noktası RPG'lerdir. Bir sürü RPG'yi yaşamımıza sokmuşuzdur ancak ben en yakın misafirimizden bahsetmek isterim: Mass Effect 3

Evde sıkıntıdan otururken beklenmedik bir misafir veya telefon gelir, sizi sıkıntılardan kopararak eğlenceli ya da heyecanlı bir yere çağırabilir; Mass Effect 3 aynen bunu geçekleştiriyor.
Londra
Klasik olarak; kötüler Dünya'yı ele geçiriyor yardım gerek mesajını alıyoruz ilk saniyelerde. Oyunun geçtiği tarih gayet ileri bir tarih olduğundan bizim yanlız (sandığımız) Dünya'mız gayet kalabalık, Dünya da bu gezegenlerden sadece bir tanesi ve bu dünya nam-ı değer Reaperların tehdidi altında. Aslında diğer gezegenler de benzer sorunlarla boğuşmakta hepsi Reaperlar ile ilgili olmasa da...

Dışarı çıkıyoruz ve kapı kapı dolaşıyoruz bize yardım edin diye, hepsinin verdiği cevap aynı: Tabii ki ama önce siz bize yardım edin :)..Kimsenin kimseye hayrına yardım etmediği kendi dünyamızla Mass Effect 3 dünyasının hiçbir farkı yok bu yönden. Her gezegene her ırka kendi dertlerinde yardımcı olarak düşmana karşı yardım talep ediyoruz ve bu yardımlarla (askeri birlik) ordumuzu kurup düşmana saldırıyoruz. Bu kadar basit bir anlatıma ve oynayışa sahip değil tabii ki oyun, çok daha komplike diyaloglar ve bölümler mevcut ancak hiçbir yazımda olmadığı gibi burada da oyunu analiz etmek, görevim değil. Zira bunu daha profesyonelce yapan arkadaşlarımız mevcut. Ben sadece oyunlar ve kendi dünyamız arasındaki bağlantıları kurmakla görevliyim:)..

Her neyse; çıkarlarımızı kesiştirmemizdeki benzerlik oyunla kendi dünyamız arasındaki tek bağlantı değil elbette. Mesela hep iyilik yaptığınız ve karşılığında iyilik beklerken bir tür ihanet ya da karşılık görememe pozisyonlarını yaşamışızdır. Böyle zamanlarda bir tercih yaparız; ''aman boşveer'' şeklinde olayı alttan almak ya da kişiyi ciddiye almamak bir tercih olurken diğer tercih intikam duygumuzdur. Oyunda da bu seçimleri yapmamız gerekiyor ve emin olun ki hayatınızda bu durumlarda ne yapmak istiyorsanız oyunda da aynısını yapıyorsunuz (en azından ben öyle yaptım) ve bunu yaptıktan sonra pişmanlık duydum, keşke diğerini tercih etseydim diye. Tabii ki save olayı bunu kurtarabiliyor ancak bu oyunda auto saveler bize küçük süprizler yapabiliyor. Bu anda öyle bir andı ve geriye dönüşüm mümkün olmadı aynı hayat gibi...

Mass Effect 3, eğer çabuk gaza gelen biriyseniz ya da heyecanlı ve hiperaktif bir kişiliğe sahipseniz sizin için çok daha çekici olabilir çünkü dünyanızı kurtarmak bir anda sizin gerçek hayat hedefiniz olabiliyor ve oyun bunu başardığı anda da oyun olmaktan çıkıyor hayatınız oluyor..

Not: Serinin diğer oyunlarını oynamamış arkadaşlar önce diğer oyunları oynarsa atmosferi daha çok hissederek oyundan daha çok zevk alabilir.

Loading...

7 Mart 2012 Çarşamba

Görev Çağrısı vs Savaş Alanı

İki ezeli rakip arasında mutlak birinciliği daha kimsenin elde edemediğini düşünüyorum. Call of Duty ve Battlefield serileri kendi hayranlarına sahip olarak oyunlarını geliştirmeyi sürdürüyorlar. Kimilerine göre Call of Duty tartışmasız lider kimilerine göre de Battlefield bir çok yönden Call of Duty'nin önünde. Benim görüşüm son oyunlara kadar pek net değildi ancak iki oyunun da son ürünleri bana göre aradaki farkı ortaya koydu. Oskar almak için aday olan 2 filmden bir tanesinin çok daha fazla emek harcadığına siz de şahit olabilirsiniz oyunu oynarken.

Öncelikle Call of Duty: Modern Warfare 3 oyununu oynadım ve bitirdim. Bu 'oynadım ve bitirdim' kalıbı hakikaten cümleye yazacak kadar kısa bir sürede gerçekleşti. Bu kıdar kısa bir sürede oyunu tamamlamak benim müthiş oyunculuğumla falan alakalı değildi, oyun hakikaten kısaydı :). Açıkçası bu tarz oyunların daha uzun sürmesi taraftarıyım, tam havaya girmişken cast yazılarının geçmesi can sıkıcı olabiliyor ki bu yazılar bile oyun süresi ile karşılaştırıldığında çok uzun sürdü diyebilirim. Bunun yanında oyundaki gerçekçilik ve vuruş hissi ile atmosfer gayet başarılı ancak grafikler tatmin edici değil. Modern Warfare 2'den benim için çok büyük bir farkı olmadı benim için bu oyunun. Bölümlere gelince oyunun başındaki su altı görevi ile Afrikada geçen stealth bölümü dışındaki bölümleri klasik olarak nitelendirebilirim.

Battlefield ise bana çok daha gerçekçi bir oyun gibi geldi, daha ilk andan itibaren (tren sahnesi) oyun aldı beni götürdü, hani sinemada film öyle bir başlar ki film mi başladı yoksa hala fragman mı devam ediyor anlayana kadar film sizi alıp götürmüştür çoktan. Bu tarz oyunlarda, al tüfeği eline sokak sokak bina bina dolaş rutinliğe rutinlik katıyor. Battlefield da bir bölümde f16'nın içinde catfight'a katılırken diğer bölümde tank içerisinde çölün ortasında can pazarı yaşanabiliyor. Savaşta kullanılabilecek her türlü araçla etkileşim haline giriliyor. Oyun oynarken çok heyecanlı bir filmin ortasında arkanızda patlamış mısır yiyen insanları hissedebiliyorsunuz, sanki aktör sizsiniz geri kalan her şey bir film...Ben hiçbir oyunda arkama bakmadan kaçtığımı hatırlamıyorum ama bu oyunda sanki gerçekten ölme ihtimalim olabilircesine arkama bakmadan kaçtım bir bölümde (arkadaşlarımı satmadım zira tektim:)). Bu gerçekçilik ve Call of Duty'e göre çok daha fazla uzun oyun süresi benim için Battlefield'in üstünlük noktalarıydı. Zira vuruş hissi ve grafikler bakımından da Call of Duty çok büyük bir artı elde edemedi.

Oyunların multiplayer kısımları hakkında çok bir bilgim yok o yüzden bu konuda bir yorum yapmam yanlış olur ancak bence Battlefield bu sefer farkını hem tarzıyla hem oynanışla ortaya koymuş. Arada kalmadan net olarak oskarı Battlefield 3'e veriyorum ancak kesinlikle Call of Duty: Mw 3'ü de oynamadan geçmeyin.

Loading...


Teşekkürler Ezio

Assassin's Creed serisini az ya da çok oynayanlarınız vardır tahmin ediyorum. Bazılarınız her oyunu oynamış olabilir bazılarınız ise ilk 2 oyunu oynadıktan sonra 'Amaaan hep aynı, sağ sola zıpla atla iki hançerle bi koş sıktı artık' diyerekten serinin diğer oyunlarına uzaklaşmış olabilir.

Revelations oyununun dedikodusu yayılmaya başladığı andan itibaren ise hepimizde farklı duygular farklı heyecanlar ortaya çıkmıştır. Eski İstanbul'u görmek, Topkapı Sarayı'nda yeniçeriler ile dolaşmak, Galata Kulesi'ne tırmanmak vs.. Bunların hiçbirini şu an istesek de yapamayız, gerçi Topkapı Sarayı'na gidip temsili yeniçeri ve mehteran gösterileriyle belki o zamanlara kısa bir yolculuk yapabilirz ama bizi tatmin etmeyecektir.

Millet olarak milli duygularımızın her zaman ön planda oluğu, ülkemize çok sıkı bağlı olan ve eski kültürümüze sahip çıkmaya çalışan bir ortamda yaşıyoruz, en azından son maddeyi geliştirmeye çalışıyoruz:). Ezio olarak Galata Kulesi'ne tırmandığımda artık Galata Kulesi benim için daha farklı gözükmeye başladı gözüme. Yanından her geçtiğimde sağında solunda ya da tepesinde her an yanımdaki kafenin tepesine uçarak düşecek birini arıyorum, o zamanlarda böyle bir şey yaşanmasa bile (bilemiyoruz) o zaman ki yaşananları asla görme şansımız yok. Filmler, tiyatro oyunları, belgeseller, kitaplar her zaman kafamızda bazı görüntülerin oluşmasına yardımcı olmuş materyallerdir ancak hiçbir zaman o günleri yaşayamayacağımızın farkındayız. Kız Kulesi'nin içerisinde dolaşıp Yerebatan Sarnıcı içinde attığımız her adıma dikkat ederek aynı zamanda etrafı izlemek, bunlar hakikaten bize sadece oyunların sunabileceği dünyalar. Bugün Yerebatan Sarnıcı'na giderseniz turistlerle beraber metrobüs sıkışıklığında 1-2 yeri görme şansınız belki olur, onda da ağzınızda ve yüzünüzde flaşlar patlayarak...

Oyunda, Kanuni Sultan Süleyman ile (şehzade iken) konuşurken o zaman bir padişah karşısında olsam, şu anki devlet büyüklerinden biriyle konuşabileceğim gibi konuşamayacağımın farkına da vardım. Kıyafetinden mi, duruşundan mı yoksa o zamanki gücünden mi bilemem ama ''padişahım çok yaşa'' kalıbı hakikaten o zamanlar için yerinde bir kalıpmış. Bir an önce konuşma bitse de sağ salim ordan uzaklaşsam diye hissettiğimi biliyorum. :)

Oyunun bir bölümünde ise Kapadokya'ya gidiyorsunuz ki kendi hayatımda hala gidemediğim bir yere oyun vasıtasıyla bundan yüz yıllar önce gitmek de kendimi ayıplamama neden oldu. Oyun izin verse gemiye geri atlayıp İstanbul'a dönecektim. Daha ben görmedim burayı, Ezio'ya ne oluyor?
Hayallerimizde ya da öğrendiklerimizle kurduğumuz eski dünyayı her zaman için oyunlarda pekiştirebiliriz. Birazı doğru, birazı yanlış,birazı fantastik olsa bile, elimizde fazla fırsat ve seçenek yok o günler için. Alın kancanızı, takın Galata Kulesi'ne.. Hiç olmazsa manzaranın tadını çıkarın.

Loading...

6 Mart 2012 Salı

Save Butonu

Oyunlar da ölmek üzereyken panik halinde save (kaydet) tuşuna saldırmaktan bahsetmiyorum, tabii ki o da bir seçimdir sizin için. Biraz sonra oyunda ölebileceğinizi tahmin ederek en son kaldığınız yerden oyuna devam etme isteği, bir daha baştan başlamak istemeyerek...

Bir iş görüşmesinde ağızınızdan çıkacak yanlış bir laf öncesi, sevdiğiniz kıza duygularınızı açmadan önce belki de (sonradan arkadaş kalmayı umarak), yediğiniz yemeklerin size kilo olarak dönmesi pişmalığından iki kaşık önce de olabilir. İtiş kakış bindiğiniz metrobüsten hemen sonra gelen bomboş metrobüsü görmenin derin acısını yaşamadan saniyeler önce de bir save butonu ne kadar da iş görürdü değil mi?

Hep demez miyiz 'Ah bir daha olsa yapar mıyım hiç', 'Hayatta ağzımdan çıkmazdı o laf ama oldu bir kere', Acelem vardı yanlış hareket ettim keşke zamanı geri alabilsek!'. Aslında 'keşke bitmeseydi' dediğimiz güzel anlarımız için de geçerlidir bu durum. Tekrar tekrar geri dönerek aynu mutluluğu yaşamak ancak oyunda çok iyi durumdayken save butonu arayan birine nadir olarak rastlamışızdır.

Evet; zamanı geri almak anahtar sözcüğümüzdür. Sadece oyunlarda bize verilen ancak hayatımızda olmasını istediğimiz teknik diyebileceğimiz bir sorun belki de :). Save ederiz ve hatalarımızdan, yanlışlarımızdan, şanssızlıklarımızdan sıyrılıp load (yükleme) ederiz hayatımızı kaldığımız yerden. Belki daha iyi bir hayat getirmez bize bu ancak herkesin bir şansı daha olması gerektiğini savunurken elimizin altında bir buton olması güzel olmaz mıydı?

Hepinize, bir yerinde save edip geri dönmek istemeyeceğiniz güzel bir gün dilerim...

Loading...